Terörle mücadelenin başarı parametrelerinde altıncı husus da güvenlik güçlerinin, yasal yetkileri... Tabii yasaların zamana bağlı olarak yenilenmesi değiştirilmesi çok doğaldır. Yasalar yaşayan olgulardır. Bir yasa yapıldıysa o yasayla yaşamak mümkün olmayabilir. Fakat, bazı olgular var terörle mücadelemizi olumsuz olarak etkilemektedir. Bir örnek vereyim, bir yerde operasyon yapılıyor. Çok sert bir arazi. Bir terörist örgütten kaçıyor ve teslim oluyor. Orada operasyon yürüten komutan arkadaşımıza diyor ki 'ben yuvalandıkları yeri biliyorum' diyor.
Alıyorlar bu teröristi gidiyorlar. Üstlendikleri bölgeleri görüyorlar. Oraya doğru operasyon yapılacak. O sırada teröristlerin atışı başlıyor. İlk açılan ateşte yeri gösteren terörist hayatını kaybediyor. Şu andaki yasalara baktığımızda böyle bir olay vuku bulursa o operasyonu yapan komutan mahkemeye gider. Çünkü yer gösterme diye bir şey yok. Neden yok?
Yakaladığınız teröristi savcıya teslim edeceksiniz. Ama dağın başındasınız. Dağdan aşağıya indireceksiniz hemen savcıya göstereceksiniz. Yer göstermesini istiyorsanız savcıdan izin isteyeceksiniz. Bunu şunun için söylüyorum; böyle bir şekilde terörle mücadele etmek, kabul edersiniz ki çok zor. Biz mevcut yasaları da ihlal etmeden yasal çerçevede kalarak bu mücadelemizi sürdürmek istiyoruz.”
Yaşar Büyükanıt, Org., Gen.Kur.Bşk. 12 Nisan 2007
Tayyip hükümeti, AB’ye uyumu adı altında Aralık 2004’te Ceza Muhakemesi Kanunu’nu çıkardı. Bu kanun yayınladıktan altı ay sonra yürürlüğe girecekti. Kanun’un ilk haliyle polis ve jandarmanın tüm yetkileri alınmış, güvenlik güçleri basit bir tutanak memuru haline getirilmişti. Üstelik, Tayyip hükümetinin bu kanunuyla, ünlü Emniyet Müdürü Sadettin Tantan’ın büyük çabalar sonucu çıkarılmasını sağladığı, 4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suçlarla Mücadele Kanunu ile polis ve jandarmaya geniş yetkiler veren Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu yürürlükten kaldırılmıştı.
Ceza Kanunu’nda suçlara verilen cezaları ağırlaştırabilirsiniz. Terörle Mücadelenin etkin olabilmesi için, suçların ortaya çıkarılması ve suçun işlendiğinin maddi delillerle ispat edilmesi gerekir. Terör suçları için kanunlara ağırlaştırılmış cezalar koyabilirsiniz. Bunlar, terörle mücadele için yetmez. Önemli olan, suçun işlendiğini öğrendiğiniz andan itibaren, sanığı yakalamanız ve bu amaçla arama yapmanız, suç delillerine el koymanız, suçun ispatına yönelik yüzleştirme, teşhis, yer gösterme işlemleri yapmanız gerekmektedir. Hukuk diliyle buna adli görev yetkileri denir. İşte Tayyip hükümeti, Aralık 2004 itibariyle yayınladığı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, daha önceden polis ve jandarmaya tanınmış olan bu adli yetkilerin tamamını kaldırdı. Güvenlik güçlerini cumhuriyet savcısına bağlı bir memur hailine getirdiler. Öyle ki, polis, gece yarısı durdurduğu şüpheli bir aracı dahi arayamaz oldu.
Hükümet bunu yapmakla kalmadı, olağan dışı hallerde, polis ve jandarmaya olağan dışı yetkiler tanıyan Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu ile Çıkar Amaçlı Suçlarla Mücadele Kanunu’nu da yürürlükten kaldırdı. Dolayısıyla kolluk kuvvetleri görev yapamaz hale geldi, suçlar arttı, suçlu arttı, terörist eylemler artı ve biz her gün şehit verir olduk..
Bir hikayesi var bende bu olayın, size anlatayım. 1996 yılında Paris’e askeri ataşe yardımcısı olarak görevlendirildim. Bundan istifade ile, uzun yıllardır devam eden adli kolluk tartışmalarını değerlendirebilmek amacıyla, Avrupa’daki kolluk örgütlenmesini ve yetkilerini inceledim. Fransız Ceza Muhakemesi Kanunu’nu tercüme ettim. Amacım ülkeme az da olsa bir hizmet edebilmekti. Bakın görün ne oldu sonunda:
‘’Avrupa’dan döndük, döndük de kurtulduk mu sanırsınız. Daha beter düştük AB’nin içine. Yıl olmuş artık 2006. Tek konuştuğumuz AB! Anlamadım ki ne varsa şu AB’de! Aldık ya hızımızı, başladık her gün bir yasa çıkarmaya, bununla kalsak iyi, her gün de bir yasa değiştirmeye. Milli servetimiz özelleştirme adı altında satılıyor; kim alıyor, niye alıyor, bilmiyoruz. Kim takip edecek bunu? İyi mi, kötü mü? Ülkemizin menfaati var mı yok mu? Halkımızın refahı için mi her yapılan? Mutlaka takip edenler vardır, araştıran inceleyenler, bu ülke sahipsiz değil ya! Velhasıl, gerçekten neyin ne olduğunu bilmemiz zor bu güzel ülkemizde, her denen doğru olsa da olmasa da.
Baktım olmayacak, başladım incelemeye, şu meşhur Ceza Muhakemesi Kanunu’nu! AB’ye uyum diye çıkardılar ya, merak ettim nedir bu uyum, diye? Kime uyum nasıl uyum?
Hani şu alelacele çıkarılan, polis ve jandarmayı, daha doğrusu günlük yaşantımızı doğrudan etkileyen bir yasa var ya, işte o bahsettiğim. Hani çıkarılıp da altı ay sonra yürürlüğe girecek dedikleri, hani şu adli kolluğu kurduk dedikleri yasa bu. Hani şu, çıkarılan yasa daha yürürlüğe girmeden, her nedense bilmem 4442 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri ile Mücadele Yasası’nı iptal ettikleri ve bir de Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu’nu kaldırdıkları mesele bu işte. Özelliği neydi iptal ettikleri yasaların? Birincisi, özel soruşturma usulü getirmişti özel suçlara ve dolayısıyla özel yetkiler veriyordu polis ve jandarmaya. İkincisi de, işlenen suçun failleri hak ettikleri cezayı bir an önce bulsun ve kamu vicdanı rahat etsin diye polis ve jandarmanın yetkilerini en seri şekilde kullanmasını sağlıyordu.
Dedim kendime, bu iki yasayı iptal ettiklerine göre, herhalde daha etkili bir yasa çıkacak ki kamu güvenliği sağlansın ve uyum olsun AB’ye. Baktım ki nerde, olan yetkileri de alınmış polisin jandarmanın, ortalık suçluya kalmış!
Neymiş efendim, işkence varmış, bu yetkilerini alırsak işkence kalkarmış! Döndük gene başa; saldırı oluyor, karakolu kapat ki olmasın! Yola mayın döşeniyor, yoldan geçme ki mayın patlamasın! Poliste işkence var, yetkisini al ki işkence olmasın!
Nasıl bir mantıktır bu? Nasıl bir anlayıştır, inanın evlere şenlik! İnsan hakları bir eğitim işidir, kanun işi değil. Önce insanımıza öğretmeliyiz, insanı sevmeyi, sonra insana hizmet etmeyi ve de insanın değerini bilmeyi. İnsan haklarının korunması da bir eğitim işidir. Yetiştirirsin personeli ta ilkokuldan beri. Eğitirsin, bir kavram oluşturursun beyninde insan hakkı diye. Sorunu böyle çözersin, yoksa yetki almak ya da vermekle değil. Bir de şu var; bu yasayı çıkaranlar acaba gerçekten insan hakkı diye mi çıkardılar? AB’ye uyum diye mi? Yoksa onların bildiği bir şey var da biz mi bilmiyoruz? İnsan hakkı ile ilgili olmadığı kesin. Böyle anlayış olmaz. Gelelim AB’ye ve de uyuma. Bakalım öyle mi, bir görelim.
Hesaplaşma, anı, Erdal Sarızeybek, Pozitif yayıncılık.
Fransa’daki uygulamayı Fransa şartlarına göre değerlendirdim. Bir doküman ortaya çıkardım: Ülkemizde Adli Kolluk Nasıl Kurulur? Bilirim sorarlar; nerden buldun, doğru mu, niye yazdın, hukuki açıdan uygun mu falan filan? Prof. Dr. Sayın Feridun Yenisey, ülkemizin değerli bir ceza hukukçusu. Takdiri bana düşmez ama bir emeği var bende. Okudu yazdıklarımı. Kıymet bildi, iyi olmuş, dedi. Yayınlarsan ülkemize hizmet olur, dedi. Adalet Bakanlığına kadar gitti bu araştırmalar, incelemeler, tercümeler. Sonuç?
– Sonuç yok!
– Ne demek yok?
– Yok işte!
– Okumadılar mı yani yazdıklarını?
– Okudular.
– Peki ya sonra?
– Okuduklarıyla kaldılar. Kendi doğru bildiklerini yaptılar. Polisin jandarmanın yetkilerini aldılar; arama yapma yetkisi yok, göz altı yok, el koyma yok. Adına AB’ye uyum dediler. Kısacası şu; bizdeki gibi bir Ceza Muhakemesi Kanunu Avrupa Birliği’nin hiçbir ülkesinde yok! Yetkisiz polis ve jandarma yok!
– Yok mu?
– Evet yok. İsterseniz bir de siz araştırın. Olur ya kul bu, elbet hata yapar, beşer bu, şaşar da.
Diyeceğim Paris’in bende bıraktığı anılardan biri de bu, binlerce sayfa tercüme. Onca yıl onca emek! Şimdi biri çıkıp da AB’ye uyum derse, oturup düşünmek gerek, neye uyum kime uyum diye?
Konu neydi ki, nerden geldik. Elbet terör ve terörist! Kısacası bizim teröristlerimiz için Paris de bir, Van da bir, Şemdinli de bir; ne karışanı var ne de görüşeni. Resmi beyanat verirler. Teröriste devletin aracını bile tahsis ederler. İmralı’yı boy boy gösterirler. Askerimizi polisimizi şehit ederler. Sonra Başbakan’ımız çıkar:
– Doğuda Kürt sorunu var, der.
Bu ne iştir anlamadım. Üç yıldan fazla kaldım Avrupa’da, böyle bir uyum hiç görmedim. Avrupalının böyle şeylere izin verdiğini de görmedim! Ya biz uyum sağlayamadık Avrupa’ya, ya da uymadı Avrupa bize!
Bununla kalsa iyi! Bizim teröristler, rahat rahat bir İran’a giderler bir Irak’a. İstedikleri zaman Viyana, Köln, Hamburg. İstedikleri zaman gelirler ülkemize, öldürmek için. Şimdi de bir moda çıkarmışlar, insan hakları diye. Zorla toplarlar benim halkımı orta yere, yakarlar, yıkarlar, öldürürler bizde gene ses yok! Sanırsınız isyan, başkaldırı, ama ne yapsın benim halkım sadece kendine sorar kimse duymadan, yoksa adı yargıya müdahale olur:
– Bu mu insan hakkı, kul hakkı? Bu mu demokrasi özgürlük? Buysa eğer ben istemem! Bırakın beni çıkayım Çarçele’ye, koyunlarımı kuzularımı otlatayım!
Ama bırakmazlar ki, çünkü onlar terörist değil!
Paris’e kızmıyorum. Onlar kendi insanını yaşatıyor ve yaşıyor. Benim kızdığım bize. Biz niye insanımızı insanca yaşatıp niye yaşamıyoruz ki?’’
Adli kolluk konusundaki raporumu 2002’de yazdım. Adalet Bakanlığı Kanunlar Dairesi aldı raporu, inceledi. Jandarma inceledi, polis inceledi. Ama sonuç çıkmadı. 2005 yılında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt Van’a geldi. Ben o zamanlar Asayiş Komutanlığı Denetleme Başkanıyım. Brifing’de konu açıldı, polis ve jandarmanın yetkileri gündeme geldi. Anlattık. ‘’Hükümete bildiriyoruz ama sonuç çıkmıyor’’, dedi Büyükanıt Paşa. Yani, yetkiler konusundaki gerçeği herkes biliyor, ama Büyükanıt Paşa’dan başka kimse konuşmuyordu. Bu ülkede, ülkesini seven hukukçular yok mu? Bu Ceza Muhakemesi Kanunu gibi bir kanunun AB üyesi ülkelerinde olmadığını söyleyecek kimse yok mu?
Bir Kurmay Başkanının mevcut yasaların terörle mücadele etkisiz kaldığını söylemesi, herkesin üzerinde düşünmesini gerektirecek kadar önemli bir konu değil mi? Sizler için önemli olan nedir? Şehit törenlerinde ağlıyorsunuz ama bu şehidin verilmesine neden olanlara hesap sorduğunuz yok! Kahrolsun PPKK, diyorsunuz ama PKK’yı kahretmeyenlere hesap sorduğunuz yok! Hiç merak ettiniz mi, bu hükümetin çıkardığı Ceza Muhakemesi Kanunu sonrası yani Polis ve jandarmanın yetkilerini elinden alması sonrası, terör ve teröristle mücadele ederken yetki yokluğu nedeniyle yargılanan personel sayısının ne denli arttığını? Peki, yetki yokluğu nedeniyle şehit olanları? Peki, bu kanun sonrasında ülkemizde işlenen suçlardaki artışı biliyor musunuz? Peki, bir dilekçe yazıp İçişleri Bakanlığına soru sordunuz mu hiç? Yetkileri olmadığından dolayı PKK’nın muhtemel eylemlerinin önlenemediğini biliyor musunuz siz? Sahi siz, terörle de, teröristle de mücadele edebilmek için bizim ne çektiğimizi biliyor musunuz? O halde neden bizi yalnız bırakıyorsunuz? Yalnız bırakıp da neden şehitlerimizin şehit olmasına neden olanlardan hesap sormuyorsunuz siz? Ağlamayın artık şehit törenlerinde, kahrolsun PKK, diye de haykırmayın, bizi bu hale getirenlerden hesap sorun yeter, bu bize yeter!
İşte Kurmay Başkanımızın değindiği yetki konusu bu. Türk Silahlı Kuvvetleri, terörle mücadele görevini yürütürken, polis ve jandarmaya kanunla tanınmış yetkileri kullanır. Siz açıkladığım gibi, olmayan bir yetkiyi ordumuz nasıl kullanacak? Kullanmıyor da zaten, teröristi yer göstermeye götüren komutanlar da yargılanıyor işte. Şimdi 2007’nin Haziran’ındayız. Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadele kararlılığını bir kez daha gösterdi ve operasyonlar durmaksızın devam ediyor, hükümete rağmen, Tayyip’e rağmen. Biz bir Türk evladı olarak, Kurmay Başkanımız Yaşar Büyükanıt’a minnettarız. Tayyip’in onca engellemelerine rağmen Askeri Yasak ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’na işlerlik kazandırıp doğuda kontrolü Tayyip’in elinden aldı ve hükümetin vermediği yetkiyi askeri kanunlardan alıp terörle mücadeleyi sürdürdü ve hala sürdürüyor. Biz, bir Türk evladı olarak Mustafa Kemal’in Askerleri önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz ve Mustafa Kemal’in Askerleri var olduğu sürece bir Tayyip değil bini gelse de bize ve ülkemize bir şey yapamayacaklarına inanıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder